Frankfurt Okulu’nun yaşayan son temsilcisi olarak tanınan Alman filozof Jürgen Habermas’ın da aralarında bulunduğu dört filazof İsrail’in Gazze’deki sivilllere yönelik saldırılarını ilişkin açıklama yaptı.
Normativeorders.net’te “Dayanışma Prensipleri: Bir Beyanat” başlığıyla yayımlanan açıklamada filozof, sosyolog ve teorisyen Jürgen Habermas, siyaset teorisyeni ve profesörü Rainer Forst, uluslararası ilişkiler profesörü Nicole Deitelhoff ve hukuk profesörü Klaus Günther’in imzaları yer aldı.
Açıklama “Marksist filozof Jürgen Habermas’ın da aralarında olduğu dört akademisyen: Hamas’ın genel olarak Yahudi yaşamını yok etme niyetiyle gerçekleştirdiği katliam, İsrail’i misilleme yapmaya sevk etmiştir” şeklinde servis edildi.
Frankfurt Okulu’nun yaşayan son temsilcisi olarak tanınan Jürgen Habermas’ında imzacısı olduğu açıklama sosyal medyada tardırma yarattı.
Söz konusu açıklama şöyle:
“Hamas’ın benzersiz vahşeti ve İsrail’in buna verdiği yanıtın yarattığı mevcut durum, ahlaki ve siyasi açıklamalar ve gösteriler silsilesine yol açmıştır. İfade edilen tüm bu çelişkili görüşler arasında tartışılmaması gereken bazı ilkeler olduğuna inanıyoruz. Bunlar, İsrail ve Almanya’daki Yahudilerle doğru anlaşılmış bir dayanışmanın temelini oluşturmaktadır.
Hamas’ın genel olarak Yahudi yaşamını yok etme niyetiyle gerçekleştirdiği katliam, İsrail’i misilleme yapmaya sevk etmiştir. Temelde haklı olan bu karşı saldırının nasıl yürütüleceği tartışmalı bir konudur; orantılılık ilkeleri, sivil kayıplardan kaçınma ve gelecekte barış ihtimali olan bir savaşın yürütülmesi yol gösterici ilkeler olmalıdır.
Filistin halkının kaderine ilişkin tüm kaygılara rağmen İsrail’in eylemlerine soykırım niyeti atfedildiğinde yargı standartları tamamen kaybolmaktadır. İsrail’in eylemleri hiçbir şekilde, özellikle de Almanya’da, antisemit tepkileri haklı çıkarmaz. Almanya’daki Yahudilerin bir kez daha can ve vücut tehditlerine maruz kalmaları ve sokaklarda fiziksel şiddetten korkmak zorunda kalmaları kabul edilemez.
Almanya Federal Cumhuriyeti’nin insan onuruna saygı yükümlülüğüne dayanan demokratik öz imajı, Nazi döneminin kitlesel suçları ışığında Yahudi yaşamının ve İsrail’in var olma hakkının özel olarak korunmaya değer merkezi unsurlar olduğu bir siyasi kültürle bağlantılıdır. Buna bağlılık, siyasi olarak bir arada yaşamamız için esastır.
Temel özgürlük ve fiziksel bütünlük hakları ile ırkçı iftiralara karşı korunma hakkı bölünmezdir ve herkes için eşit derecede geçerlidir. Ülkemizde her türlü bahanenin ardına sığınarak antisemit duygu ve kanaatleri besleyen ve şimdi bunları sınır tanımaksızın ifade etme fırsatı bulanlar da buna riayet etmelidir.”